Son aylarda birçok trajik olaya tanıklık eden toplum, bir cinayet haberi ile daha sarsıldı. Yaklaşık on gün boyunca hamile eşinin cesediyle yaşayan bir koca, kötü koku nedeniyle dikkat çekince yakayı ele verdi. Olay, cinayetin boyutları ve failin ruh halini sorgulayan pek çok soruyla birlikte medyada geniş yer buldu. Bu tür aile içi şiddet vakaları, hem aileleri hem de toplumun geleceğini derinden etkilemekte. Yetkililer, olayı detaylı bir şekilde araştırırken, kocanın avukatı olayla ilgili savunmalarını da gün yüzüne çıkardı.
Olay, geçtiğimiz ayın ortalarında meydana geldi. İddiaya göre, 35 yaşındaki koca, hamile eşiyle sık sık tartışmalar yaşıyordu. Aile içi meseleler nedeniyle psikolojik sorunlar yaşayan bu adam, bir gece kontrolden çıkarak eşini öldürdü. Cesedin bulunduğu evin çevresine kötü bir koku yayıldığında, komşular durumu hemen yetkililere bildirdi. Gelen polis ekipleri, kötü kokunun kaynağını bulmak için evin içerisine girdiğinde, onları dehşete düşüren manzaralarla karşılaştı. Hamile kadının cesedi, birkaç gündür orada olduğu için oldukça kötü bir haldeydi.
Polis, durumu hemen soruşturma altına alırken, koca olaydan hemen sonra evden kaçtı. Ancak güvenlik kameraları sayesinde oldukça kısa bir süre içerisinde yakalandı. Gözaltına alındıktan sonra, mahkemeye çıkarılan adamın suçunu kabul edip etmeyeceği merak konusu oldu. Olayla ilgili avukatı, müvekkilinin ruhsal durumunun kötü olduğunu, bu yüzden böyle bir cinayet işlediğini savundu. “Eşiyle olan ilişkisi, psikolojik baskı ve stresle daha da kötüleşmişti” gibi cümleler, savunmasının temel taşlarını oluşturdu. Ancak toplum, bu tür bir ruh hali nedeniyle bir insanın hayatına son vermesini kabul edemedi.
Bu olayın toplumda yarattığı infial, sadece cinayetle sınırlı kalmadı. Aile içi şiddetin birçok yüzü vardır ve bu tür olaylar, sadece bir cinayetle değil, toplumdaki sosyal yapıyla da ilgili derin sorunlara işaret etmektedir. Medyada yer alan birçok uzman, kadınların toplum içerisindeki yerinin güçlendirilmesi gerektiğini ve şiddet uygulayan bireylerin tedavi süreçlerinin daha ciddiye alınması gerektiğini vurguladı. Olayın ardından, hükümetin aile içi şiddeti önleyecek daha etkili yasaların çıkarılmasına yönelik çalışmaları hızlandırması bekleniyor.
Her geçen gün artan aile içi şiddet vakaları, sadece kadınların değil, çocukların da hayatını tehlikeye atmakta. Hamile bir kadının cinayete kurban gitmesi, yalnızca cinayeti işleyen koca değil, aynı zamanda toplumsal bir sorun olarak bizlere bir mesaj vermektedir. Kadınların, çocukların ve ailelerin korunması adına daha güçlü bir sosyal yapı oluşturulmasının şart olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Aile içindeki mücadelelerin, bireyler üzerinden değil, toplumsal bir boyutla ele alınması gerektiği de sık sık gündeme gelen konulardan biri.
Sonuç olarak, bu trajik olay, toplumun derin yaralarına parmak basarak, kaybedilen hayatın acısını hepimize hatırlatmaktadır. Umarız, bu tür olaylar bir daha yaşanmaz ve kadına yönelik şiddet konusundaki mücadele daha da güçlenir. Unutulmamalıdır ki, her birey, sevgi dolu bir ortamda yaşama hakkına sahiptir. Hamile bir kadının hayatı, sadece bir bireyin değil, bizlerin toplum olarak yitip giden bir parçasıdır. Adaletin yerini bulması ve benzer olayların önüne geçilmesi için herkes üzerine düşeni yapmalıdır.