Ülkemizin pek çok yerinde yaşanan kentsel dönüşüm süreçleri, bazen aileleri ve komşuları olumsuz etkileyen sonuçlar doğurabiliyor. Son günlerde, bir dede ve torunları, kendilerinin de içinde bulunduğu bir evin tahliye edilmesi kararına karşı durarak dikkat çekici bir isyan başlattı. Bu olay, özgürlük ve hak arayışının bir yansıması olurken, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın önemini bir kez daha gözler önüne serdi.
Dede Halit Yılmaz (78) ve torunları Elif (22) ile Ali (18), aile yadigarı olan evlerinden çıkmamaya kararlı. Yıllardır ailelerinin yaşayan hikâyelerini, anılarını ve değerlerini barındırdıkları bu ev, onların kimliklerinin bir parçası. Yıkım tehdidi altında olan evleri, yalnızca bir yapı değil, aynı zamanda nesiller boyunca süzülerek gelen bir geçmişin taşıyıcısı. Halit dede, evin her köşesinde torunlarıyla beraber oynadığı, ailece yemekler yaptığı anıların canlandığını anlatırken, “Bu evde hayatımızın her anı var. Tahliye edilmemiz, bizim için sadece bir evin kaybı değil, aynı zamanda kimliğimizi kaybetmektir.” ifadelerini kullanıyor.
Torunları Elif ve Ali de dedeleriyle aynı duyguları paylaşıyor. Elif, “Yıkım kararı ile birlikte sadece fiziksel bir mekândan olacakmışız gibi hissetmiyorum. Aile bağlarımız, geçmişimiz ve hatıralarımız da yok olacak. Biz burada büyüdük, burada yaşamayı istiyoruz,” diyor duygusal bir tonla. Ali ise, “Kentsel dönüşüm adı altında yapılan bu yıkımlar, gerçeklerin üzerini örtecek noktaya gelmeden durdurulmalı. Geleceğimizin bir yeri olmalı,” diyerek gençlerin duyduğu derin kaygıyı dile getiriyor.
Dede ve torunlarının bu isyanı, yalnızca kendi bireysel durumlarıyla sınırlı kalmadı; çevrelerindeki komşuları ve mahalle sakinleri de onlara katıldı. Yerel halk, “Yıllardır bu bölgede yaşıyoruz. Hep birlikte aynı çatı altında büyüdük ve yaşamaya devam etmek istiyoruz,” dedikleri söylemlerle destek verdiler. Sürecin sadece bu aileyi değil, mahalledeki pek çok aileyi etkilediğini vurgulayan komşular, dayanışmanın gücünü yeniden hatırlatıyor. Bir araya gelen mahalle sakinleri, dedenin ve torunlarının haklarının korunması için daha geniş bir kampanya başlatma kararı aldı.
Yerel sivil toplum kuruluşları da duruma duyarsız kalmayarak aileye destek olma sözü verdiler. İnsan Hakları Derneği, bu tür tahliyelerin yalnızca bireylerin değil, toplulukların da haklarına büyük zararlar verdiğinin altını çizdi. Mahalle sakinlerinin organize olmasının, toplumsal dayanışmanın önemli bir parçası olduğunu belirten dernek yetkilileri, “İnsana dair her şey, yaşam alanlarıyla başlar. Evsiz kalan bir topluluk, yalnızca evlerini kaybetmez, aynı zamanda bir araya gelme, dayanışma ve toplumsal kimlik gibi birçok şeyi de kaybeder,” değerlendirmesinde bulundular.
Dede ve torunları, tüm bu destekler karşısında daha umutlu hale gelirken, ayrıca medyanın ilgi odağı da oldular. Göz önünde olmak, yalnızca kendi durumlarının aktarılması değil, aynı zamanda benzer durumda olan ailelerin seslerinin daha gür çıkmasına zemin hazırladı. Bu durum, bir dizi röportaj ve haberin yayınlanmasına da yol açtı. Medya, ailelerin hikâyelerini daha geniş kitlelere ulaştırarak, konunun ciddiyetini vurguladı. Böylece kentsel dönüşümün yanı sıra, sosyal hakların korunmasını ve toplumsal dayanıksızlığı sorgulayıcı bir bakış açısı getirmiş oldu.
Sonuç olarak, Dede Halit Yılmaz ve torunlarının isyanı, yalnızca bir ailenin mücadelesinin ötesinde, toplumsal bir adalet arayışının temsilcisi haline geldi. Kentsel dönüşüm projelerinin getirdiği tehditler karşısında, bireylerin ve ailelerin haklarının korunması gerektiği gerçeği bir kez daha gün yüzüne çıktı. Tüm bunlar, hali hazırda birçok bireyin vatanı saydığı, yaşamlarını sürdürdükleri mekânlar için ne kadar önemli bir değer taşıdığını gösteriyor. Dede ve torunlarının mücadelesi, herkesin aynı çatı altında yaşama hakkını savunmak adına bir simge haline gelmeye aday.